27 Aralık 2017 Çarşamba

Yeni Yıla Birkaç Eski Adet.........


Geçen gün daha önceki yıllarda kesip sakladığım gazete küpürlerini karıştırırken, "yeni yıla eski adetler" diye bir yazıya denk geldim. Tam da zamanı  deyip paylaşmak istedim:)
Yeni yıla nasıl girersen, bütün bir yıl öyle geçermiş. Olur mu, olur..... 

Kırmızı iç çamaşır
Bu gelenek, yeni birşey giydiğinizde hep yeni şeylere kavuşacağınız inancından ortaya çıkmış....Giymesek bile kırmızı iç çamaşır hediye etmek ülkemizde de yeni yıl alışkanlığı oldu. Ne de olsa kırmızı, şansın ve tutkunun rengi. Denemekte fayda var.



Nar kırmak
Yunan mitolojisinde yer alan nar kırma geleneği, bugün hala devam ediyor. Nar, birçok medeniyette doğurganlık, sağlık, bereket ve zenginliğin sembolü olarak kabul ediliyor. Böyle olunca da kapı önünde kırılan ve bir yıl saklanan narın bereket getireceğine inanılıyor. Narı ev ya da iş yerinizin kapısında  da kırabilirsiniz. 

İlk kim geldi?
Saatler 24.00'ü gösterirdikten sonra evinize ilk gelen kişinin, önünüzdeki bir yılı iyi ya da kötü geçireceğinizin işareti olduğunu biliyor muydunuz? İskoçların inancına göre yeni yıla girdikten sonra eve gelen ilk kişi size uğur veya uğursuzluk getiriyor.

Kurşun dökme
Anadolu'da çok yaygın olan bu uygulama, nazara karşı uygulansa da Almanya'da yılbaşlarında uygulanan bir gelenek. İnsanlar eritilmiş kurşunu soğuk suya atarak ortaya çıkan şekillerden geleceği tahmin etmeye çalışıyor.

108 kez zil çalmak
Yeni yıla hoş geldin, demek yerine eski yıla güle güle diyen Japonlar, 31 Aralık gecesi 108 kez zil çalarak, 108 çeşit dert ve tasayı kovduklarına inanıyorlar. Ayrıca çanlar da insanları 108 günahtan arındırmak için çalıyor. Bunun ardından da kötü ruhlardan arınmak için kahkahalar atıyorlar. ( Kahkaha işi hoşuma gitti :)

Tabak kırmak
Danimarkalılar eski kırık tabakları yeni yıl gecesi için biriktiriyorlar. Ve geceyarısında sevdikleri arkadaşlarının evlerinin önünde o tabakları kırıyor, bunun da şans getirdiğine inanıyorlar. 

İp as kötü ruh gitsin
Japonlara has olan bir başka gelenek de yeni yılı karşılarkenhem kötü ruhları kovması hem de mutluluk ve iyi şans getirmesi için, kapılarının önüne ip asmaları. Ayrıca bu iplere astıkları sembollere de o yıldan neler beklediklerini yazıyorlar.

Ve diğerleri......

Bengal'de kadınlar yatarken yataklarının yanlarına ufak çiçeklerle süslü tapınaklar yapıyormuş. Böylece uyandıklarında ilk gördükleri şey, güzelliklerle dolu bir köşe oluyormuş. (Çiçek olan yer güzel olmaz mı hiç)

Ermenistan'da kadınlar, yeni yılı ekmek pişirerek kutluyorlarmış. Hazırladıkları ekmek hamuruna tüm iyi dileklerini katarak.

Kuzey portekiz'de çocuklar evden eve dolaşarak hem şarkı söylüyor hem de ziyaret ettikleri evlerden hediye topluyorlarmış.


"DENEMEKTEN  ZARAR GELMEZ;  YA TUTARSA?"  diye yazılmış aynen aktardım. "Ya tutarsa?" 

Sevgili arkadaşlarım, zaman hızlı akıp giderken yeni bir yılı karşılamaya sayılı günler kala "2018" yılı dünyaya barış getirmesini diler, hepimizin yeni yılını kutlarım.



28 Kasım 2017 Salı

Bu mevsimde bahçede neler mi oluyor?



Bu mevsimde,  kışlık meyve ve sebzelerin görsel şöleni yaşanıyor bahçelerde.

Görsel şölen dedik ya fazla söze boğmadan şöyle bir dolaşalım derim.

Buyurun şuradan alayım sizleri:)





Ispanak, ısırgan ve ebegümeci üçlüsü aynı tencerede kaynayıp akşam yemeği olacak:)
Eylül ayında ektiğimiz fasüye. Yazın bu kadar verimli ve güzel olmuyor. Nedeni de tahminimce çok sıcak olması verimi etkiliyor.


Bahçede hasat başladı.
Kivinin bu yıl bereketli yılıydı.
Bunlar kivi ağacımızın şirineleri. Kaş göz benden yürekten sevgi ondan.



Limonu çok olunca uzun süre dayansın diye saman arasında saklıyorum. Önceden fotosunu çekmeyi unuttum:)

Bunlardan limon ağacının şirineleri. Bakınca sanki yavrularını korumaya almış bir ana gibi geliyor bana.
Sizde bakınca ne hissediyorsunuz yazarsanız sevinirim.


Ev bahçenizde de gönül bahçenizde de huzur ve bereket eksik olmasın sevgili dostlar.
Sevgilerimle.









10 Kasım 2017 Cuma

Trabzon Hurması............

Trabzon hurması,  gerek rengiyle gerekse tadıyla sonbaharın muhteşem bir meyvesidir.

Halk arasında Trabzon hurması, Cennet meyvesi, Cennet hurması diye adlandırılan bu meyvenin faydaları saymakla bitmez. En önemlisi  bağışıklık sistemini kuvvetlendirip, sindirim sistemi hastalıklarına çok iyi geldiği bilinmektedir.

Trabzon hurması, tam  olgunlaşmaya başlanmadan yenmesi ağızda çok hoş olmayan buruk bir tat bırakır. Olgunlaşınca da çok tatlı olduğundan fazla tüketilemeden çabuk yumuşayıp bozulan bir meyve.

Bugüne kadar bir çok meyve kuruttum fakat, hurma kurutmak hiç aklıma gelmemişti. Bir sohbet sırasında Trabzon hurmasının kurutulduğunu öğreninceye kadar.

Neyse lafı fazla uzatmadan kurutma yaparken nelere dikkat etmek gerekir ve kurtmaya hazırlama aşamasını anlatayım.

Trabzon hurmasının tam olmamışını yani sert olanını almalı. Sap kısmı olanı tercih edin. O saplara ip bağlanıp asılacak. Asılacak yer mutlaka ıslanmıyacak, rüzgar alan havadar bir yer olması iyi kuruması açısından çok önem arz eder.

Hazırlama aşaması ise,  istediğiniz kadar hurmaların kabuklarını ince bir şekilde soyun. Bakteri ve sinek yapmaması için kaynamakta olan suyun içine daldırın. Bir iki saniye tutup çıkardıktan sonra  çok bekletmeden saplarından iplere bağlayıp asın. 

Kuruması yerine göre biraz uzun sürebilir. Kuru hurmalar uzun süre beklediğinde dış kısmında beyazlamalar olacaktır. Bu beyazlıklar küf değil, şekerinin dışa çıkması sonucu olan bir durumdur.

Yapmak isteyenlere kolaylıklar diliyorum.



Komşu bahçesinden geldi. Olmuşunu ayırıp diğerlerini kuruttum.



Çok olmuşunun kabuklarını soyup üstüne ceviz ve tarçın ilave edip süper bir tatlı yapıyorsunuz:))
Denemenizi tavsiye ederim süper güzel oluyor.

21 Ekim 2017 Cumartesi

Kırılan Şemsiyeler...........


Geri dönüşümü çok önemserim. Zaman zaman da yaptığım şeyleri paylaşırım belki birinin işine yarar diye. Atıl durumda olan bir şeyi atmadan önce düşünür kafa yorarım başka ne şekide nasıl değerlendirebilirim diye.  Bu kırılan  şemsiyelerde olduğu gibi:) 

Uzun zamandan beri yayınlamak  isteyip de yayınlıyamadığım bu postu tam mevsimi sonbaharda görücüye çıkardım.

Yağmurlu ve rüzgarlı havaların etkisiyle çok çabuk parçalanan şemsiyelerin sağlam kalan kısımları genelde kumaşları oluyor. Bu kumaşlar da su geçirmediği için pek çok amaçlı kullanılabilirim diye saklamıştım.

Ben aşağıdaki şekilde değerlendirmeyi düşündüm. Belki sizler bu konuda daha değişik fikirler sunabilirsiniz.Yorumlarınızla beni de bilgilendirseniz çok sevinirim.

Yapmak isteyenlere kolaylıklar diliyorum.



Önce tel aksamlarından yıtmadan ayırmaya çalıştım.
Yarım daire şeklinde yapmak daha kolayıma geldi.:)

Tam daire yapıp altına polar geçirmekte çok güzel olur en azından terletmez. Aynı zamanda kuyruklu dostlar için de çok kullanışlı olur evin içinde veya dışında.

Bu şemsiye sapınında kumaşı yırtılmıştı. Gece sokakta yürüyüşte çok işime yarıyor diyebilirim.

28 Eylül 2017 Perşembe

Gezen tavuk........

Son yıllarda gezen tavuk yumurtası furyası almış başını gidiyor. Pazarda çarşıda  satılan yumurta sepetleri veya kolilerin üzerinde  gezen tavuk yumurtası yazılarla sık karşılaşır olduk. Pazarda yumurta satan kime sorsa hepsi de gezen tavuk yumurtası der. Tabi inanıp inanmamak ayrı konu.

Geçen hafta Edremit'in Hanlar mevkinde bulunan  Olcay Çiftliği Dağ Evi' ne konuk olduk. Birkaç aydan beri yumurta aldığımız beyin davetlisi olarak gittiğimiz çiftliğe hayran kaldık. En iyisi önce fotoğraflar konuşsun sonra ben:)


Çiftlik, Eybek Dağının doyulmaz manzarası ve asırlık çam ağaçlarının bulunduğu muhteşem bir yerde.
İşte gezen tavuklar. Kocaman alanda istediği gibi dolaşıp doğal besleniyor sahipleri tarafından.

Ben de özendim birazda benim elimden beslensinler dedim:)))
Doğal elmaları tavuklar yiyorlar. Kıskanmadım dersem yalan olur.
Bu çiftlikde günübirlik piknik yapıldığı gibi ahşap evlerde de istenildiği kadar konaklayabiliniyor. Bu ahşap evlerden şu anda 5 adet var. 130 / 80 yıl geçmişleri olan bu evler, Afyonkarahisardan getirilmiş.

Bu ev malzemeleri biz oradayken kamyonla geldi. Evi ustalar bu şekilde parçalara bölerek getirip burada tekrar birbirine monte ederek kuruyorlar. Dikkatle bakarsanız çivileri demir değil tahta çivi. 

Şu an da beş adet ev var. Devamı olacakmış.
Kapı üstü işaret kendine özgü.
Kapı kilidi çok orjinal ve değişik bir kilitleme sistemi var.


Bu çiftlikde çok güzel şeylerle karşılaştım. Bu çam 129 yıllık. Yetkili kişilerin verdiği rapor öyle. Ama bakınca nasılda asil duruyor değilmi? Anadoluda bir söz vardır yeni gelinler için söylenir. "Taze gelin gibi süzülme" ha işte bu çam da bana taze gelini anımsattı. 
Bo kaya parçasının çamla samimiyetine ne demeli? "Burnunu olur olmaz her yere sokma" .......:)))
Bu çamın güzelliğide tohumun kendi gövdesin de yer bulup tekrar fidan yetiştirmesi. "Ana kucağı" misali.
Bu taş bir an beni çocukluğuma götürdü. "Kına taşı" Benim yaşta olanlar hemen anımsayacaklardır, küçük bir taşı ıslatıp bu yosuna sürterek elimizin içine sürerdik kına rengine benzer bir renk oluşurdu. 


Bu kadar gezdikten sonra karın doyurmadan dönülmez değil mi? Ee taze alabalık birde kiremitte pişti. Çok nefisti.
Sağ olsun çayımızda işletme sahiplerinin ikramıydı. Laf aramızda bi geldiğimizde içtik bu da yemekten sonra.


Yumurtasını yediğimiz gezen tavuk ziyaretiyle başlayan günümüzü anlatan yazımı sonlandırmadan, bizi çiftliklerine konuk eden Olcay Çiftliği ailesine gösterdikleri ilgiden dolayı tekrar çok teşekkür ederim. Bu kadar temiz, bu kadar tarih kokan, bu kadar doğal bir yaşam alanı yarattıkları için de kendilerini kutluyorum.

Sevgiyle kalın.








28 Ağustos 2017 Pazartesi

Kozak yaylası (Demircidere Köyü)....

Ağustos ayı geldiğinde pazarlara da kozak üzümü gelir, ben de bu üzümü çok severim. "Uzümünü ye bağını sorma" derler ya. Biraz meraklı olduğumdan olsa gerek üzümü de yedim bağını da araştırıp gidip görmeğe karar verdim.

Kozak yaylası nerede dedik çıktık yola. Kozak yaylası, Ayvalık ve Bergama arasında fıstık çam ormanlarıyla kaplı muhteşem doğaya sahip bir yer. Yol bizi Kozak'ın 16 köyünden biri olan Demircidere Köyüne götürdü.

Köy meydanında devasa bir çınar ağacının ev sahipliği yaptığı kır hahvesine konuk olduk. Hoş bir muhabbet eşliğinde ince belli bardaklarda çaylarımızı içtik. Kahvenin yanıbaşında köy müzesi olduğunu görüp önce müzeyi, sonrada etrafı dolaştık.





Çevre fıstık çamlarıyla kaplı.

Bu köy bir türkmen köyü. 

Köy müzesinden bir kare.




Çok sıcak bir saate denk geldi. Yoksa çok güzel muhabbet yapılıp çay içilirdi :)





Ağaca asılı olan şey (adını bilemedim) Oya boncuktan yapılmış el emeği tamamı.

Sevdasına kapılıp yollara düştüğüm kozak üzümü.


Bize evinin avlusunu (bahçesini) açan güzel yürekli insane da selam olsun.

Kızımın çok hoşuna gitti kaldırım üstü sohbeti.

Hani  derler ya "yüreğinin güzelliği yüzüne vumuş"  bu hanım da bize öyle geldi. Tatlı dili, bal rengi gözleri ve de başındaki Kota oyasına bayıldık.

Köyün kafesi "Sevinç Ana'nın Yeri."

Hem karnımızı doyurduk, hem de gönlümüzü.


Sevimliliğine bakar mısınız, pamuk topu gibi:)


Bahçenin duvarında olan bu yazı çok hoşumuza gitti.

Daha çok gezilip yazılacak yerleri vardı ama  gitmek için çok sıcak bir günü seçmiş olmamız ve zamanı iyi kullanamamız bizi engelledi.

Diğer 15 köyün de çok güzel olduğu söyleniyor. Bir sonraki rotamızda onlardan biri olacak.

Siz blog dostlarının  şimdiden Kurban Bayramınızı kutlar, musmutlu güzel  günler dilerim.