29 Mart 2016 Salı

Erik Ağacı.........

Sevgili erik ağacı seni tanımam, pardon seni görmem kuşlar sayesinde oldu. Aslında sen hep oradaydın ama ben sana " görmek için değil bakmak için" bakmışım. Soğuk bir kış günü kuşların sesiyle uyanıp odamın camını açtığımda seni "gördüm". Hani yenilerde çok kullanılan bir söz var " senden elektirik aldım" ha işte! Ben de öyle oldum. Her sabah camı açtığımda seninle bazen birbirimize gülümsedik bazen da hüzünle bakıştık. Sesli konuşamadık ama vücut dilimizle ne demek istediğimizi birbirimize çok iyi anlatabildik değilmi?

 

Gün geldi dalların yağan karın ağırlığını taşıyamaz hale geldin........

Gün geldi gelin olmuş gibi çiçeklerle bezendin......

 

Gün geldi yeşil elbiseni giydin etrafına huzur verdin..........

Gün geldi yapraklarının arasında küçük meyvelerinle yaşama merhaba dedin....

İşte o gün!

Kuşlarların cığlıkları ile çocuk seslerinin birbirine karıştığı o gün:

Çocuklar okul dönüşü çantalarını yere bırakmış, daha tam olmamış meyvelerini yere düşürmek için dallarına taş atıyorlardı, sende meyvelerini korumak için dallarını bir sağa bir sola kaçırıp duruyordun.

Kuşlar da tependen çığlık atıp yapmayın çocuklar der gibi kanat çırpıyorlardı.

Hemen çocuklara kızıp onları oradan uzaklaştırdım,

Ama sen; Onlara kızmama mı onların daha çocuk olduğunu, kızacaksan siz büyükler önce kendinize kızın dedin......

Siz büyükler. Yeni filiz vermiş olduğum çiçekli dallarımı hunharca kırıp, olmamış meyveleri toplayıp yemeden yerlere atıyorsunuz. E... çocuk bu, büyükler yapıyorsa doğrudur sanıp................

Çok haklıydı ne diyebilirdim ki ? Sadece çok üzülüp utandım........

 

Sevgi ve empatinin yoğun olduğu huzur dolu bir hafta dileğiyle.........

 

Not: Sevgili dostum Erik Ağacı, telaşeden unuttum söylemeyi oğlum dörtgün önce ablasını ziyaret etmek için

Kanada'ya gitti. :))) Ablanın heycan ve sevincinide seninle paylaşmak ıstedim işte...........

 

13 Mart 2016 Pazar

Piknik mi ? Piknik.............

Geçen hafta güneş bi gülümsüyor bi bulutların arkasına saklanıyor, her an yağmur inecek gibi duruyor.

Benim de içimden güneşi görünce şöyle bir su kenarına gidip yerlere serilesim geliyor ama havaya güvenemiyorum derken ani bir kararla termosa sıcak su doldurup sepete lazım olan kahve, çay bardaklar, yanında o an evde orada yiyebileceğimiz bi şeyler koyup gazete, kitap alıp yola çıktık.

Yola çıktık derken gideceğimiz yer 10 km. Uzaklıkta bir piknik alanı "Değirmen Boğazı " adı gibi doğası da güzel.

Eskiden buraya hemen hemen her hafta sonu gelirdik. Çocuklarımın, yaşlılarımızın çok hoşuna giderdi dere, ağaçlar, oyun yerleri, en güzeli rahat nefes alacağın hava, ayaklarını yere basacağın doğal bozulmamış bir yerdi.

Emekli olduktan sonra yılın yarıdan çoğunu yazlık evde geçirmeye başlayınca buralara uğruyamaz olduk.

Hava nedeniyle gidip gitmemekte boşuna teredüt etmişiz. Sanki Balıkesir'in yarısı oraya taşınmış tabi tam donanımlı piknik yapılıyor ee uzun ve soğuk kış günlerden sonra......

İyikide gelmişiz diyip attık kendimizi yerlere gerçi temiz hava yerine biraz mangal havası çektik çiğerlerimize ama biraz yürüyüp yükseklere çıkınca temizledik çiğerleri diyelim.

Fotoğraflar benden yorumlar sizden olsun:))

Güzel bir hafta olsun.

İki kırlentle kilim arabanın bağajında hep hazırda durur:)

O
 

 

Karınlar doymuş, çay keyfine hazırlık yapılıyor. Ee nediyelim?

Keyfiniz bol olsun, biz de termos çayına devam.......:)

 

Hanımlar yukarılara çıkıp kuzu kulağı, kaz ayağı otlarını toplayıp

ayıklamaya başlamışlar bile.

 

Geriye kalanlar :(

Miniklerden.......

 

 

6 Mart 2016 Pazar

Keçiboynuzu..........


Yenmesi biraz zahmetli olsa da tüketmenin değişik yollarını bulup tüketmek gerekir diye düşünenlerdenim.

Keçiboynuzu bana çocukluğumu, mahallemi, mahalleye eşek sırtında keçiboynuzu, kırık leblebi ve iğde getirip satan tonton amcayı bekleyişimizi, alınanların kardeşlerim ve arkadaşlarımın arasında paylaşılıp nasıl bir iştahla yediğimiz O güzel günleri anımsatır.

Neyse ben çocukluk yıllarımın özlemini bir kenera bırakayım asıl anlatmak istediğim şu: Her meyve ve sebzede olduğu gibi bununda bedenimize çok faydaları var hiç olmazsa senede birkaç kez tüketmek gerekir.

Yalnız keçiboynuzu alırken dikkat etneniz gereken en önemli şey, renginin açık kahverengi değil de koyu kahverengi ve parlak olmasıdır. Bu arada keçiboynuzu ağacını ilk defa Datça'da görüp dalından yiyince tazesiyle bayatının farkını daha iyi anlıyorsunuz.

Eczane ve marketlerde reçelinden tozuna kadar değişik şekilde satılıyor.

Faydaları saymakla bitmiyor......... Kışın rahatsız olupta boğazındaki balgamı çıkaramayanlar denesin derim.

Keçiboynuzunu doğal olarak tükketmekten yanayım ama artık eskisi gibi yemek zor. Dişler yapay olunca dikkat istiyor.

Daha kolay tüketmek için karışık kompostu yaparken içine bir kaç tanede keçiboynuzu koyup kaynatınca yemesi daha kolay oluyor (hem etinden hem sütünden misali) tabi çekirdeklerine dikkat etmek gerekiyor.

Çekirdek demişken bir yerde okumuştum; keçiboynuzu çekirdeğinin doğada ağırlığı değişmeyen tek tohum olduğundan, Araplar, Selçuklular ve Osmanlı döneminde ağırlık ölçüsü olarak kullanılırmış.
Sunması benden, yemek veya içmek tercihi sizden olsun.

Güzel bir hafta olsun.........

2 Mart 2016 Çarşamba

Canım Oğlum.........

 

Bugün senin doğum günün! Yeni aldığın yaş sana, yuvana, sağlık huzur ve mutlulukla gelsin......
Oğul! Doğum günün kutlu olsun.......
Sen huzursun........
Sen sevgisin..........
Sen yaşamsın........
Sen baharsın..........