6 Mart 2016 Pazar

Keçiboynuzu..........


Yenmesi biraz zahmetli olsa da tüketmenin değişik yollarını bulup tüketmek gerekir diye düşünenlerdenim.

Keçiboynuzu bana çocukluğumu, mahallemi, mahalleye eşek sırtında keçiboynuzu, kırık leblebi ve iğde getirip satan tonton amcayı bekleyişimizi, alınanların kardeşlerim ve arkadaşlarımın arasında paylaşılıp nasıl bir iştahla yediğimiz O güzel günleri anımsatır.

Neyse ben çocukluk yıllarımın özlemini bir kenera bırakayım asıl anlatmak istediğim şu: Her meyve ve sebzede olduğu gibi bununda bedenimize çok faydaları var hiç olmazsa senede birkaç kez tüketmek gerekir.

Yalnız keçiboynuzu alırken dikkat etneniz gereken en önemli şey, renginin açık kahverengi değil de koyu kahverengi ve parlak olmasıdır. Bu arada keçiboynuzu ağacını ilk defa Datça'da görüp dalından yiyince tazesiyle bayatının farkını daha iyi anlıyorsunuz.

Eczane ve marketlerde reçelinden tozuna kadar değişik şekilde satılıyor.

Faydaları saymakla bitmiyor......... Kışın rahatsız olupta boğazındaki balgamı çıkaramayanlar denesin derim.

Keçiboynuzunu doğal olarak tükketmekten yanayım ama artık eskisi gibi yemek zor. Dişler yapay olunca dikkat istiyor.

Daha kolay tüketmek için karışık kompostu yaparken içine bir kaç tanede keçiboynuzu koyup kaynatınca yemesi daha kolay oluyor (hem etinden hem sütünden misali) tabi çekirdeklerine dikkat etmek gerekiyor.

Çekirdek demişken bir yerde okumuştum; keçiboynuzu çekirdeğinin doğada ağırlığı değişmeyen tek tohum olduğundan, Araplar, Selçuklular ve Osmanlı döneminde ağırlık ölçüsü olarak kullanılırmış.
Sunması benden, yemek veya içmek tercihi sizden olsun.

Güzel bir hafta olsun.........